|  | Adam 
                Sanat, ekim 2002, sayı 201, s.97-101 ALMAN 
                KİTAPÇILAR BİRLİĞİ'NİN 2002 BARIŞ 
                ÖDÜLÜ SAHİBİ NİJERYALI YAZAR CHINUA 
                ACHEBE Sabine 
                Adatepe  
               "There 
                was a writer named Chinua Achebe 
               in 
                whose company the prison walls fell down." 
               Nelson 
                Mandela Afrika'da 
                açlık, Afrika'da soykırım, katliam... diye bağırıp 
                duruyor Batılı, yani dünya gündemini belirleyen medyalar. 
                Afrika kıtasıyla ancak açlık felaketleri, sosyal 
                kargaşalıklar veya siyasal şiddet olayları 
                patlak verdiği sürece ilgilenen medyaların gündeminden 
                son zamanlarda, 1995'te çokuluslu petrol holdingleri ve askeri 
                yönetime karşı geldiği gerekçesiyle Ken Saro-Wiwa 
                isimli yazarın asılarak idam edilmesi, sonrasında 
                bazı eyaletlerinde şeriat düzenine gidilmesi, son olarak 
                da bu eyaletlerde zina suçlamasıyla taşlanarak idam 
                cezasına çarptırılmalarından dolayı Batı 
                Afrika ülkesi Nijerya inmek bilmiyor. Bir yandan bu tek yönlü 
                haber verme alışkanlığı ve Afrikalıları 
                son derece kötü bir ışıkta gösteren alışagelmiş 
                Batılı Afrika edebiyatı, Afrika'nın gerçek 
                yüzünün dünyaca hâlâ bilinmemesine, belli bir imaja alıştırılan 
                Batılı insanlarca pek de bilinmek istenmemesine yol 
                açmışken, öte yandan da 1950'li yıllardan beri 
                Britanya'nın Afrika'daki eski sömürge topraklarında 
                insanlar yazarak bu duruma tepki göstermeye koyuldular. Yine eski 
                bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan kökenli Salman Rüşdü'nün 
                ünlü sözüyle: "The Empire writes back to the centre". 
                Sömürgecilik sonrası bir edebiyatı doğurarak Afrikalı 
                genç yazarlar, kendi insanlarına da, dünya kamuoyuna da - 
                hem de sömürgecilerin dili İngilizcede - gerçekleri farklı 
                bir bakış açısından - kendi bakış 
                açısından - anlatmaya başladılar.  Ünlü 
                Times dergisi, Batılı bir yazarın Nijerya'yı 
                anlattığı Mister Johnson romanını 
                "Afrika konusunda yazılmış en iyi kitap" 
                ilan ederken, henüz Nijerya Üniversitesi'nde okuyan genç Chinua 
                Achebe ve arkadaşları, övülen kitapta anlatılan 
                Nijeryalı kahramanı "itici bir budala" olarak 
                niteleyerek, 1920'ye kadar İngiltere Sömürgeler Yönetimi'nin 
                Nijerya servisinde görev almış olan İrlanda kökenli 
                yazarın söyleminde, "kötü niyetli bir alt akıntı... 
                tiksinme, nefret ve alaydan oluşan bir sirayet"i saptarlar. 
                Bu belirleme Achebe'nin gözlerini, yıllar sonra Home and 
                Exile (Yurt ve Sürgün, 2000) kitabında yazdığına 
                göre, "yurdumun saldırıldığı ve 
                yurdumun sadece bir ev ya da bir kent olmadığı, 
                daha da önemlisi, uyanan bir öykü olduğu" gerçeğine 
                açtırmıştı. Tepki olarak genç öğrenci 
                oturur, ilk kitabını yazar. O güne kadar özgün bir Afrikalı 
                edebiyatının olmayışından dolayı, 
                öyküsünün basılıp basılmayacağı, kendi 
                yerel kavminin dışında dünya halkları tarafından 
                kabul edilip edilmeyeceği konularında hiç bir fikri 
                yoktur. Fakat böylece ortaya çıkan Thinks Fall Apart 
                (Her şey dağılıyor) isimli roman, 1958'de 
                yayımlandığından bu yana 50 civarında 
                dile çevrilerek - Ruhum Yeniden Doğacak* başlıkla 
                ilkin 1983'te Türkçeye de çevrildi - tüm dünyada 10 milyonluk 
                bir satışla yazarını ünlü yaptığı 
                şöyle dursun, özgün bir Afrikalı sömürgecilik sonrası 
                edebiyatı hareketine yol açtı.İncil 
              Hocasının Oğlunun İngilizce Profesörlüğüne 
              Yükselişi  Achebe, 
                Kasım 1930'da Doğu Nijerya kenti Ogidi'nde, Nijerya'nın 
                sayısal en büyük üç etniklerinden biri olan İbo kavmine 
                mensup olan, fakat Hıristiyanlığa dönen bir babanın 
                altı cocuğunun beşincisi olarak dünyaya gelir. 
                Zamanın İngiltere Kraliçesi Viktorya'ya hayranlığından 
                dolayı babası, küçük oğluna geleneksel ismi Chinualumogu 
                yanında bir de kraliçenin eşinin ismi Albert'i de koyar. 
                Evde uygulanan babasının protestan dini ile, çevresinde 
                tanık olduğu amcasının geleneksel yerel tanrılara 
                inanışı arasında büyüyen küçük Albert, babasının 
                din hocalığından dolayı tüm ülkeyi dolaştığı 
                için ailesiyle birlikte tam bir göçebe yaşamı sürer. 
                1944'te Umuahia Hükümet Koleji'ni bitirdikten sonra Achebe, Nijerya'nın 
                öteki büyük yazarlarının da okudukları İbadan 
                Üniversitesi'nde İngilizce, tarih ve dinbilim okur. Ancak 
                üniversitedeyken, İngiliz ismini reddederek asıl adı 
                Chinua'ya döner. 1953'te mezun olduktan sonra, 1954'te Lagos'ta 
                Nijerya Devlet Radyosu'nda göreve başlamadan önce Afrika 
                ve Amerika'nın değişik yerlerini gezer, kısa 
                bir süre için öğretmenlik de yapar. 1960'lı yıllarda 
                üstlendiği Devlet Radyosu Dış Servisi Yöneticiliği'nden, 
                Biafra bölgesinin bağımsızlığı için 
                verdiği mücadele nedeniyle 1967'de patlak veren ve üç sene 
                süren Nijerya iç savaşından dolayı çekilir. Bağımsızlık 
                ümitleri merkezi hükümetçe kaba kuvvetle yıkılana kadar 
                Achebe, Biafra hükümetinde görev alır. 1970'de üniversitede 
                İngilizce dersi vermeye başlar, profesörlüğe kadar 
                yükselir. Kendisine Nijerya Üniversitesi öğretim üyesi olarak 
                İngiltere ve ABD'de 30'u aşkın kolej ve üniversite 
                tarafından fahri doktora ünvanı verilir, birçok üniversitede 
                misafir profesör olarak ders verir. 1983'teki askeri darbeden 
                ve 1985'te Nijerya Üniversitesi'nden emekli olarak ayrıldıktan 
                sonra yurtdışına çıkışları 
                süreklilik kazanır. 1990'da geçirdiği bir trafik kazasından 
                ancak belden aşağı felç olarak kurtulur, o günden 
                bugüne tekerlekli sandalyeye mecbur. Aynı sene Bard Koleji'nin 
                (ABD) teklifi üzerine bu okulda dil ve edebiyat bölümünde ders 
                vermeyi kabul eder. Ülkesinin sağlık sistemindeki noksanlıklardan 
                ötürü Achebe, yurduna dönme ümidini hiç yitirmediği halde 
                halen ABD/New York'ta yaşamakta."İnsana, 
              İnsan Olabilmesi İçin Öykü Gerekiyor"  Afrika'ya 
                gelen Batılı beyaz sömürgeci güçler, karşılaştıkları 
                kültürleri ve yönetim sistemlerini yok sayarak en iyi, hatta tek 
                mümkün olarak düşündükleri kendi sistemlerini her alanda 
                empoze etmekle, geleneksel toplulukları ayakta tutan bağlara 
                bıçak vurarak dağılmalarına sebep oldular. 
                1958'de yazdığı, başlığını 
                bu imgeden alan Things Fall Apart romanında Achebe, 
                sömürgecilerin gelişlerinden önceki Batı Afrika'lı 
                İbo kavminin öz yönetimli bir sistem üzerine kurulu dinsel 
                ve kültürel, sosyal ve siyasal toplum yapılarını 
                geleneksel bir köyün "büyük adamı" Okonkwo örneğinde 
                anlatır. Okonkwo'nun dünyası, sömürge memurları 
                ve sömürgeciliğin kaçınılmaz yan etkisi misyonerlerce 
                alt üst edilir.  Sömürgeciler 
                geldiler ve en sonunda gittiler de. Ancak yerel topluluklara getirdikleri 
                rahatsızlıklar geçici olmayıp "toplumlarının 
                ilk ve dönüştürülemez değişimi" idi. İngilizlerin 
                gelişleriyle daha önce öz yönetimli köy ve kent gibi küçük 
                birimlerden oluşan İbo ülkesi, "İboların 
                daha önce doğrudan temasta bulunmadıkları birçok 
                başka kavimleri de içeren, Nijerya olarak adlandırılacak 
                tümüyle farklı bir idare biçimine" dönüştürüldü. 
                "Nijerya devleti ismini taşıyan yeni gerçeğe 
                alışmak gerekiyordu. Daha önce bağımsız 
                bir şekilde ayrı ayrı yaşamlarını 
                yaşayan değişik etnik gruplar, aniden Britanyalılarca 
                başka gelenek göreneklere, başka tercihlere, başka 
                dinlere sahip olan kavimlerle birarada yaşamaya zorlandılar." 
                Sömürgecilik döneminin gün batımında Nijerya da bağımsızlığına 
                kavuşurken, bu kavimler "aniden tekrar kendileriyle 
                baş başa kalıp, bağımsızlık 
                kurallarını tümüyle yeniden öğrenmeye başladılar". 
                Nijerya'nın bugüne dek süren sorunları - öteki eski 
                sömürgelerin süregelen sorunları gibi - sömürgeciliğin 
                sonucudur; batılıların, yani eski sömürgecilerin 
                ve onların dostlarının inandırmak istedikleri 
                gibi, o ülkelerin insanlarının "özünde yatan yeteneksizlik, 
                yetersizlik" yüzünden değildir. Biyografisinden 
                dolayı sömürgeciliğin dönüşüm noktalarını, 
                sömürgelerin sömürgecilik öncesi ve sonrasını iyi bilen 
                Nijeryalı yazar Achebe, yaşamını bu gerçeklerin 
                özen ve önemle anlatılmasına adadı. Yapıtlarının 
                ana eksenini, kendi insanlarına sömürgecilikten dolayı 
                kaybettikleri gururu - öz güven ve öz saygı anlamındaki 
                gururu - yeniden kazandırma çabası oluşturmakta. 
                Avrupalıların, Afrikalıların kültür ve uygarlığı 
                ancak Avrupalılardan öğrendikleri savlarının 
                doğru olmadığını göstermek gerekir. Sömürgecilik 
                öncesi Afrikalıların "kendi toplumları vardı; 
                ahmak, akılsız olmayıp çoğu kez de son derece 
                derin, değerli ve güzel felsefelere sahiptiler; şiirleri 
                vardı ve en önemlisi, onurları vardı." Achebe'ye 
                göre yazarın görevi, kendi insanlarını, "kötüleme 
                ve öz alçalma dolu yılların komplekslerini aşmaları, 
                kendilerine inançlarını yeniden kazanmalarında" 
                desteklemektir. Bunun yolu da eğitimden geçmektedir - ve 
                anlatıdan. Anlatı, 
                ya da kendi sözüyle öykü (story), insanı insan yapan öğelerdendir. 
                İnsan olabilmesi için, insana öykü gerek. İnsanların 
                yaptıkları en önemli şeylerden biri, "sadece 
                bir öyküye sahip olmak değil, fakat bir öyküyü anlatmak"tır. 
                Anlatmak, bir güç meselesidir. Güçlü olan, galip çıkan anlatma 
                özgürlüğüne sahiptir; güçsüz olanın, kaybedenin ise 
                anlatısına kulak verilmez. Bu dengesizliğin değişmesinin 
                zorunlu olduğuna inanır, Nijeryalı anlatıcı. 
                "Öykünün sadece bir tarafını dinlersen, hiç bir 
                şey anlamış olamazsın" diyor. Dileği, 
                bir öyküler dengesinin kurulması. Her taraf, kendi hakkında 
                ortaya konulan tanımın oluşturulmasına katkıda 
                bulunacak, kimse başkalar yüzünden kurban olmayacak. Anlatılan 
                insan, kendisi de anlatmalıdır. Düşlediği 
                öyküler dengesine varılmasını Achebe, ülkesinde 
                dergi - aralarında "Okike" isimli Nijeryalı edebiyatın 
                öncü dergisi - ve yayınevi yöneticiliğini yaparak, yurtdışında 
                Afrika edebiyatı dersini vererek ve benzer birçok yolda Afrikalı 
                yazarların seslerini duyurmalarını sağlamakla 
                da desteklemekte.  Eskiden 
                - ve bu gelenek Afrika'nın birçok toplumlarında hâlâ 
                canlıdır - köyün en yaşlısı en bilgili 
                olurdu. O, bilgilerini aktarmaya zorunlu, anlatmakla yükümlüydü. 
                Bu sorumluluk, anlatanların zihinleri canlı tutardı. 
                Amaçsız anlatı ise düşünülemezdir. Nasıl her 
                türlü sanat insanın hizmetindeyse, her öykünün bir mesajı 
                olması gerekir. Birlikte yaşanılan tarihi arkadan 
                gelenlere aktarma, değerlendirme görevini, yazılı 
                bir araç olan edebiyat, sözlü anlatım üzerine kurulan geleneksel 
                kültürlerin bilginlerinden alarak üstlenmiştir. Taraftarlık, 
                siyaset yapmak suçlaması da ancak güçlünün ortaya koyduğu 
                yapay bir suçlamadır: güçlü, kendi işlerine karıştırılması 
                istemediği için, sanatçıya sanatla yetinmeyi öğütler. 
                Ancak, "senin ve benim güçlünün yanında yer almamız 
                gerekmiyor. Hayır dememiz gerekiyor... Atalarımız, 
                insancıl amaçlar uğruna mitlerini kurgulayıp öykülerini 
                anlatıyorlardı", diyor Achebe. Anthills of the 
                Savannah romanında yaşlı bilginlerden biri 
                bu durumu şöyle özetler: "Öykü, bizden sonra gelenleri, 
                kör dilenciler gibi kaktüsün dikenlerine düşmekten alıkoymakta. 
                Öykü refakatçimizdir, o olmadan kör oluruz."Evrensel 
              Uygarlık Düşü  Türkiye 
                Kültür Araştırmaları Grubu'nun etkinliklerini tanıtırken 
                Gönül Pultar, Türk öğrencilerinin Chinua Achebe gibi yazarların 
                eserlerini ilk okuduklarında,  "tam bizim gibi" diye sevindiklerini, 
                ancak daha derinliklere giderken, anlatılanların kendi 
                deneyimlerinden yine de çok ayrı olduğunu üzüntüyle 
                saptadıklarını söylemişti. Bu durumun nedenini 
                ise, sömürge deneyimiyle açıklamıştır. Achebe 
                ise, bu konuda "mahrum bırakılmanın değişik 
                biçimlerinin, insanların kurban edildikleri birçok yolların" 
                olduğunu söyler; bu biçimlerden birini yaşamış 
                olan insanlar ise birbirlerini gayet iyi anlarlar. Edebiyatın 
                en çarpıcı güçlerinden biri de, "görmediğin, 
                çok uzaklarda ve başka bir renkten olan, başka yemekleri 
                yiyen" bir insanla özdeşleşmeyi mümkün kılmasıdır. Öyküler 
                dengesine giden yolda ise bir büyük engel görmekte, sağlık 
                nedeniyle halen ABD sürgününde yaşayan Nijeryalı aydın: 
                "Dünya çapında Amerikan düşününün, kültürünün ve 
                davranımının akılsızca soğrulması, 
                ne öyküler dengesine ne de dünyaya yardımcı olamaz. 
                İnsanlar, bu şekilde kendi kendilerini dışarıdan 
                gelen bir dünya görüşüyle sınırlamaktadırlar." Achebe, 
                düşlediği, fakat tam olarak neyin olduğunu şu 
                an netleştiremediği evrensel uygarlığın 
                yolunun "öykülerin, dillerin bir muhabbeti" olan bir 
                sohbetin sürdürülmesinden geçtiğine inanır; günümüzde 
                var olan uygarlığın ise düşlediği uygarlıktan 
                uzak ve "açıkça sadece Avrupalı ve Amerikalı" 
                olduğu kanısında. Gerçek anlamında evrensel 
                olan uygarlığın artık mevcut olduğunu 
                söyleyenler, bunu ancak yanlışlıkla varsayarlar. 
                "Bize, bu noktada duralım ve var olana evrensel uygarlık 
                diyelim diyorlar... Fakat bizi bu şekilde kandırmalarına 
                izin vermeyelim."  Gurbette 
                yaşadığı halde aklı yurdunda. Gereksinilen 
                yerde olamamak zoruna gidiyor. Eskiden başkanlığını 
                yaptığı köy konseyinin şimdiki başkanının 
                ona mektup yazarak, kütüphane kurma projelerini desteklemesini 
                istediğini anlatarak, "New York'ta kimse bana, bir kütüphane 
                kurmak istiyoruz, gel yardım et demez" sözleriyle sürgün 
                yaşamının en acı taraflarına ışık 
                tutar. Yurtta yapılması gereken işler dolu dolu 
                olunca, çalışmak istediğin halde kimsenin sana 
                iş bile vermek istemediği bir yerde bulunmak inanılmaz 
                bir dert.  Gurbet 
                yaşamı başka bir sorunu da gündeme getirmekte: 
                Afrikalı yazar kimdir? Afrika'da yaşayan mı? Bir 
                Afrika ülkesi vatandaşı olan mı? Afrika kökenli 
                olan mı? Derisi siyah olan mı? Yerel bir dilde yazan 
                mı?... Achebe'nin 
                beş romanı, çok sayıda denemeleri, basılan 
                konferans metinleri hepsi İngilizce. Ana dili olan İbo 
                dilinde sadece şiirleri var. Eski sömürgecilerin dili olan 
                İngilizceyi, "yaşam boyunca elde etmeye calıştığı 
                için" hak ettiğini düşünüyor, Achebe. "Sömürgecilik 
                mantığında, aslen senin olanı yeniden kazanma 
                mücadelesinde, sömürgecinin dilini kullanmak güçlü bir silahtır." 
                Ayrıca, dünya halkları bir yana, İbo kavminin dışındaki 
                Nijerya'nın çok sayıda diğer kavimlerine ve diğer 
                Afrika ülkelerindeki insanlara ulaşabilmek için lingua 
                franca görevini gören İngilizceyi kullanmak adeta zorunluluktur. 
                Kullandığı İngilizce ise, İbo sözcükleri, 
                deyimleri, atasözleri ve konuşma dili şablonlarıyla 
                yoğrulmuş bir dil. Okur, bu özel dil kullanımı 
                sayesinde siyah Afrikalıların düşünce ve konuşma 
                tarzlarıyla birlikte, "siyah Afrikalı gerçek yaşam 
                durumlarındaki siyah Afrikalıların konuşma 
                ve yaşama" alışkanlıklarını 
                tanır.  Yazarın 
                Afrikalı olmayanlar için önemi ve çekiciliği de belki 
                bu noktadan başlar: medyaların yansıttıkları 
                tek düze Afrika imajını kırarak, Afrika kıtasının 
                çeşitliliğini ortaya koyar. Günümüzün Afrikasında 
                yaşanan koskocaman toplumsal transformasyon süreçlerini betimler 
                ve çözümler; sözlü geleneklere dayalı köklü toplumların 
                çağdaş ulusal devletlere nasıl dönüştüklerini, 
                bu yoldaki yaraları, sorunları çözüm olanaklarıyla 
                birlikte gösterir.  Her 
                ne kadar bireyin ve bireylerden oluşan değişik 
                büyüklük ve karmaşıklıktaki birimlerin bağımsızlık 
                haklarını savunursa da, tam bağımsızlığın 
                hiç bir zaman mümkün olmadığına inanır. "Belli 
                işleri kendin halledebilirsin, fakat başkalarıyla 
                ilişkilisin. Bu birliktelik iyi bir şeydir", diyor 
                dayanışmayı, eşitlik düzeyinde gereksinimleri 
                karşılama hedefli bağımlılığı 
                savunan Achebe. "Tanrı isteseydi, dünyayı mükemmel 
                yaratabilirdi. Fakat, olduğu biçimde yarattı ki bizim 
                için sürekli bir tartışma ve birlikte çalışma 
                gereksinimi bulunsun: dünyayı daha yaşanır kılmak 
                amacıyla."  * * *  1950'den bu yana 
                her sene Frankfurt Kitap Fuarı sırasında sahibine 
                kavuşturulan Almanya Kitapçılar Birliği'nin Barış 
                Ödülü'ne bu sene, ödülü veren komitenin açıklamasıyla, 
                "yapıtlarını kültürler çatışmasına 
                sürekli maruz kalan bölgelerde barışı sağlama 
                hedefi etrafında kurduğu gerekçesiyle Batı Afrika'nın 
                özgün İngilizce roman geleneğinin kurucusu Chinua Achebe" 
                layık görülmüştür. 15.000 Euro ile birlikte verilen, 
                bu sene de 13 Ekim tarihinde sahibine kavuşturulacak olan 
                ödülün manevi amacı, "özellikle edebiyat, bilim ve sanat 
                alanlarındaki çalışmalarıyla barış 
                düşüncesinin gerçekleşmesine olağanüstü katkıda 
                bulunan" bir kişiyi ödüllendirmektir. Ödül 1997 senesinde, 
                Türkçe edebiyat dünyasının büyük temsilcilerinden Yaşar 
                Kemal'e verilmişti.   © 
                Sabine Adatepe 2002Notlar: *Chinua 
                Achebe: Ruhum Yeniden Doğacak, çev. Anjel Selveroğlu, 
                İstanbul: Sosyalist Yayınlar, 2. baskı 1997 (ilk 
                baskı 1983, Üççiçek Yayınları). Kaynakça 
                olarak internette Achebe ile ilgili bulunan çok sayıda sayfalardan 
                özellikle bkz.:  http://www.theatlantic.com/unbound/interviews/ba2000-08-02.htm  (söyleşi) http://www.conjunctions.com/archives/c17-ca.htm http://www.kirjasto.sci.fi/achebe.htm http://www.nytimes.com/learning/general/featured_articles/000112wednesday.html http://www.unesco.org/courier/2001_06/uk/dires.htm 
               yeni 
                önemli kaynaklardan: http://en.wikipedia.org/wiki/Chinua_Achebe |  |